İMAM-I AZAM EBU HANİFE’NİN EBU YUSUF’A VASİYETİ / NASİHATI

Serdengeçti neşriyatı arasında 1962 yılında yayımlanan ve Arapça’dan D. Sabit Ünal’ın Türkçe’ye çevirdiği 16 sayfalık bu risalenin önsözü şu şekilde başlar:

Bu risale, İmam-ı Azam’ın İmam Ebu Yusuf’a (asıl ismi Ya’kub) yapmış olduğu ve herkesin muhtaç bulunduğu yüksek ve şerefli edeplerden (Devlet reisi, Hükûmet büyükleri, ilim adamları, hal ve saire ile muaşeret) hususundaki tavsiyelerini bildirir.

Yine bu risalenin başlangıcında bu vasiyetin ne zaman yapıldığı şu şekilde belirtilmiştir:

Hanefi fakihlerinden İbn-i Nüceym’in “Eşbah ve Nezair” adlı fıkıh kitabının sonunda yazdığına göre İmam Azam bu tavsiyesini; Ebu Yusuf’ta olgunluk, ahlak güzelliği ve halk arasında şeref ve ikbali zahir olduktan sonra yapmıştır.”

Biz bu risaledeki vasiyetten sadece bir ilim adamının sultanla/devlet reisi ile ilgili tavsiyelerinin bir kısmını aktarmaya çalışacağız.

İmam-ı Azam tavsiyesine şöyle başlamaktadır:

“Ey Ya’kub sultana saygı göster!

Mevkiine tazim et!

Huzurunda yalan söylemekten sakın!

İlmi bir mesele için seni çağırmadığı vakitlerde yanına girmekten kaçın! Çünkü ona gidip gelmeyi, girip çıkmayı çoğaltırsan sana itibar etmez olur. Mevkiin yanında küçülür.

Sultan ile muamelende ateşten faydalandığın gibi ol! Uzakça dur; ona çok yaklaşma! Çünkü sultan -ateş gibidir-, kendisinde gördüğünü kimsede görmez.

Huzurunda -ilmi meseleleri- çok konuşma! Çünkü kendisini etrafındakilere senden bilgin olduğunu göstermek için, dediklerini -bir zaman- aleyhine tutar, onları kendi ilmi olarak satar, seni hatalı çıkarır; muhitinin gözünde küçülürsün.

Huzuruna girdiğin aman hem kendi kadrini hem de başkasının kadrini bilen ol!

(…)

Sultanın dostları ve tarafları ile buluşma. Yalnız sultana kendin yaklaş.

Etrafındakilerinden uzaklaş ki şerefin ve merteben yerinde kalsın.

(…)

Sultan seni hoşlanmadığın bir işe memur ederse kabul etme! Yalnız bu vazifeyi, sana ilminden dolayı verdiğini anladıktan sonra kabul et!

(…)

Sultana yakınlık -vesilesi- arama! Onun seni yakınları arasına almasını arzu etme!

Şayet bu kendiliğinden yaparsa, halktan gizle!

Zira onlar sana bir takım işler havale ederler, bunların üzerinde durursan, sultan seni horlar; durmazsan halk seni ayıplar. -Her iki halde de küçülürsün.-

İnsanlara hatalarında uyma! Uygun (sevap) işlerinde tabi ol!

Fenalığını bildiğin bir kimseyi, o kötülüğü ile anma! Belki ondan fayda ve iyilik ara! Ve iyi hali ile an!

Meğer ki onun fena hali din hususunda ola. Eğer o fenalığı hakikaten onun diyanetinde görürsen, bunu insanlara söyle ki ona uymasınlar ve ondan sakınsınlar.

Zira Resulü Âlişan efendimizin bu hususta şöyle bir emri vardır:

Bir faciri. yüksek mertebe ve mevki sahibi de olsa, kendisinde görülen günahı ile anın ve başkasına da haber verin ki insanlar ondan sakınsınlar

Binaenaleyh din hususunda kendisinde bozukluk ve aksaklık gördüğün bir kimseyi bu hali ile zikret ve makamından ürkme!

Çünkü Hak Teâla senin hakiki yardımcın, koruyucun ve dinin nasırıdır.

Bunu bir kere yaptın mı senden korkarlar, heybetin onları basar da dinde bid’at çıkarmaya kimse cesaret edemez.

Kendi sultanından -dine, ilme- uymayan bir hal ve hareket gördüğün takdirde kendisine itaat etmekle beraber onu -münasip lisanla- ikaz eyle!

(…)

Bunu bir defalık yapmaklığın kâfidir. Tekrar eder ve ihtarda ileri gidersen seni azarlar ve ezer. Netice itibariyle tekrarın ve ısrarın dinin alçalmasına, zayıflamasına sebep olur.

Gerçi bir veya iki kerre ihtarın ile din meselelerindeki ciddiyetin ve ma’rufu emir hususundaki şiddetli arzu ve sebatın anlaşılır.

Şayet o, ilme muğayir hareketi birkaç defa yaparsa sen kendin yalnızken huzuruna gir, din hususunda ona nasihatte bulun.

Eğer kendisi bir bid’atçi ve tevilci ise onunla ilmi münazara ve tartışma yap.

Eğer hak mezheplerden birine bağlı ve dindar bir zat ise ona Kur’an ve hadisten bildiğin şeyleri söyle.

Kabul ederse ne âlâ, etmezse; ondan korunmasını Allah’tan dileyerek yanından ayrıl!

(…)

Sultanın konağı yakınlarında ev tutma!

(…)

Zalim sultan ve amirlerin yanlarında bulunma! Meğer ki kendilerine söyleyeceğin hak söze inanacak ve uyacaklarını bilesin!

Belki onlar senin yanında hal ve helâl olmayan bir iş yaparlar, sen onları bunlardan menedemezsin; nas da tam ayak direyeceğin vakitte sükût ettiğini onların söz ve hareketlerinin hak olduğunu sanırlar!”

İmam Azam Ebu Hanife nasihatini şu şekilde bitirir:

“Beni de hayırlı duadan unutma!

Bu öğüdümü kabul et; onu ancak sana, senin ve bütün Müslümanların iyiliği için yapıyorum.

07.04.2023

Süleyman Yapıcı

Günışığı Gazetesi