HER AN VE HER YERDE İMTİHANDAYIZ

Dünya bir imtihan dünyası…

Herkes bir şekilde imtihana tabi tutulmaktadır.

Çünkü Allah, her an ve her yerde her kulunu denetler ve imtihan eder.

Allah, imtihan etmek istediği kullarına da elbette farklı imkânlar ve ihsanlarda bulunur.

Kimini yokluk ile,

Kimini varlık ile,

Kimini de hem yokluk hem de varlık ile imtihan eder…

Kimini mallarıyla,

Kimini canlarıyla,

Kimini de evlatlarıyla imtihan eder…

Kimini geçmişteki amelleriyle,

Kimini hayır ve şer ile,

Kimini de korku, açlık, ürünlerden eksiltme ve ölüm ile imtihan eder…

Kimini birbirleriyle,

Kimini yasaklarla,

Kimini de şükrü ve nankörlüğü ile imtihan eder…

Allah kullarını her zaman ve her yerde imtihan eder.

Bu durum ilk insandan itibaren devam etmiş, şu an devam ediyor ve kıyamete kadar da devam edecektir.

Bazılarının kolay,

Bazılarının zor,

Bazılarının da çok daha zordur imtihanı…

İmtihanın amacı, Allah’ın ezelde zaten bildiği şeylerin pratikte gerçekleşmesidir.

Özellikle inananların imtihanı, inanmayanlara göre çok daha zordur.

İşte, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in ders ve ibret almamız için İsrailoğulları arasında imtihan edilen üç kişinin durumu da bunlardan biridir.

Bu durum aynı zamanda kıyamete kadar gelecek insanlar için de bir ders ve ibrettir.

Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivayet edildiğine göre kendisi, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in şöyle buyurduğunu işitmiştir:

İsrâiloğulları arasında biri ala tenli (abraş), biri kel, biri de kör üç kişi vardı. Allah Teâlâ onları sınamak istedi ve kendilerine bir melek gönderdi.

Melek ala tenliye abraş) geldi:

- En çok istediğin şey nedir? dedi. Ala tenli (abraş):

- Güzel (bir) renk, güzel (bir) ten ve insanların iğrendiği şu halin benden giderilmesi dedi. Melek onu sıvazladı ve ala tenlilik gitti, rengi güzelleşti. Melek bu defa:

- En çok sahip olmak istediğin mal nedir? dedi. Adam:

- Devedir, dedi. Ona on aylık gebe bir deve verildi. Melek:

- Allah sana bu deveyi bereketli kılsın, diye dua etti.

Sonra kele gelerek:

- En çok istediğin şey nedir? dedi. Kel:

- Güzel (bir) saç ve insanları benden uzaklaştıran şu kelliğin giderilmesi dedi. Melek onu sıvazladı, kelliği kayboldu. Kendisine gür ve güzel (bir) saç verildi. Melek sordu:

- En çok sahip olmak istediğin mal nedir? Adam:

- Sığır… dedi. Ona da gebe bir inek verildi. Melek:

- Allah sana bunu bereketli kılsın, diye dua ettikten sonra körün yanına geldi ve:

- En çok istediğin şey nedir? dedi. Kör:

- Allah’ın gözlerimi iade etmesini ve insanları görmeyi çok istiyorum, dedi. Melek (onun gözlerini) sıvazladı. Allah onun gözlerini iade etti. Bu defa Melek:

- En çok sahip olmak istediğin şey nedir? dedi. O da:

- Koyun… dedi. Bunun üzerine ona döl veren bir gebe koyun verildi.

Deve ve sığır yavruladı, koyun kuzuladı. Neticede birinin vadi dolusu develeri, diğerinin vadi dolusu sığırı, ötekinin de bir vadi dolusu koyun sürüsü oldu.

Daha sonra melek ala tenliye, eski kılığında geldi ve:

- Fakirim, yoluma devam edecek imkânım yok. Gitmek istediğim yere önce Allah sonra senin yardımın sâyesinde ulaşabilirim. Rengini ve cildini güzelleştiren Allah aşkına senden yolculuğumu tamamlayabileceğim bir deve istiyorum, dedi. Adam:

- Mal verilecek yer çoook (yani her isteyene veremem), dedi. Melek:

- Ben seni tanıyor gibiyim. Sen insanların kendisinden iğrendikleri, fakirken Allah’ın zengin ettiği abraş değil misin? dedi. Adam:

- Bana bu mal atalarımdan miras kaldı, dedi. Melek:

Eğer yalan söylüyorsan, Allah seni eski haline çevirsin, dedi.

Sonra melek, eski kılığına girip kelin yanına geldi. Ona da abraşa söylediklerini söyledi. Kel de abraş gibi cevap verdi. Melek ona da:

- Yalan söylüyorsan, Allah seni eski haline çevirsin, dedi.

Körün kılığına girip bu defa da onun yanına gitti ve:

- Fakir ve yolcuyum. Yoluma devam edecek imkânım kalmadı. Bugün önce Allah’ın sonra senin sâyende yoluma devam edebileceğim. Sana gözlerini geri veren Allah aşkına senden bir koyun istiyorum ki, onunla yoluma devam edebileyim, dedi. Bunun üzerine (eski) kör:

- Ben gerçekten kördüm. Allah gözlerimi iade etti. İstediğini al, istediğini bırak. Allah’a yemin ederim ki, bugün alacağın hiçbir şeyde sana zorluk çıkarmayacağım, dedi. Melek:

- Malın senin olsun. Bu sizin için bir imtihandı. Allah senden razı oldu, arkadaşlarına gazap etti, cevabını verdi (ve oradan ayrıldı). [Buhârî, Enbiyâ 51; Müslim, Zühd 1]

Evet, Rahmet Peygamberi Efendimiz (s.a.v)’in verdiği bu örnekte;

İnsanoğlunun darlık ve bollukta,

Felâket ve mutlulukta,

Hastalık ve sağlıkta,

Kısacası, çeşitli hâl ve zamanlarında nasıl farklı davranabildiğini göstermektedir.

Önemli olan verilen nimetlere karşı nankör olmamaktır.

Nankörlük ve cimrilik, insana Allah’ı ve O’nun nimetlerini unutturur, hatta inkâr ettirir.

Dalgalar arasında boğulmak üzere iken Allah’ı hatırlayıp, karaya salimen çıktıktan sonra Allah’ı unutan nankörlerden [Lokman:32] olmamaktır.

Her nimete bir şükür gerekir.

Hadiste bahsi geçen gibilere ise iki şükür gerekir.

Bu hadiste, şükür imtihanını ancak üç kişiden birinin kazandığı görülmektedir.

Bu ölçü, bu oran; ilahi denetim altında yaşadığını fark edebilenlerin oranıdır aynı zamanda…

Nitekim Allah Teâlâ “Şükreden kullarım gerçekten pek azdır.” [Sebe, 34/1] buyurmamış mıydı?

25.11.2022

Süleyman Yapıcı

Günışığı Gazetesi