MADEN-İ HÜMAYUN - 1
İlimizin gündemden düşmeyen konulardan biri de Maden bakır rezervleri, bakır işletmeleri, bu işletmelerin ihalesi ve Danıştay’ın son kararı…
26 Ekim 2022 Çarşamba günkü gazetemizin manşeti de yine aynı konuydu.
İlimizle ve özellikle ilçelerimiz ile ilgili sorun ve çözüm önerileri ortaya koyarak bir nevi şehrin röntgenini çeken HAZARSAM Başkanı Sayın Prof. Dr. Bilal Çoban’nın Maden dosyası gündeme getirilerek; “1850’de Maden’de İzabe Tesisi Vardı” manşeti atılmıştı.
Osmanlı Vilayet Salnâmeleri’nde Maden-i Hümayun olarak Ergani Madeni’nde çıkarılan bakır madeninden ve Keban Maden-i Hümayun’u olarak da Keban’da çıkarılan gümüş madeninden detaylı olarak bahsedilir.
Bundan dolayı Salnâmelerde; Maden’in ismi Bakır Madeni, Keban’ın ismi ise Gümüş Madeni olarak zikredilir.
H. 1288 (1871) tarihinden itibaren 1289, 1290, 1291, 1292, 1293 1301, 1302, 1308, 1312, 1316, 1317, 1318 ve 1319 (1901) tarihli Diyarbekir Salnâmeleri’nde Maden’de çıkarılan bakır madeni ile detaylı bilgiler verilmiştir.
Biz bu bilgilerin tümünü harmanlayarak “SALNAMELERDE (Harput - Ma’muratü’l Aziz - El’aziz) ELAZIĞ” kitabımızda yayımladık.
Geçmişle günümüzü kıyaslama açısından bu bilgileri siz değerli okuyucularımla paylaşmak istiyorum.
Maden-i Hümayun (Bakır Madeni)
“Bu madenin tarihi Hicret'in 612 (1215/1216) senesinde meydana çıktığı Müneccimbaşı Tarihi’nde belirtilmiştir
Bu maden, ilk defa Mihrab dağına bitişik Altındüzü isimli yer ile civarında gümüş madeni çıkarılarak kullanılmaya başlanmıştır. Bir müddet gümüş madeni çıkarılarak saf gümüş üretilmeye başlanmış ve bunun az olması sebebiyle yapılan gerekli araştırmalar sonucunda Cindere isimli mevkide bakır cevherine rastlanmıştır. Bakır cevherinin çok oluşu, gümüş cevherinin ise az oluşu nedeni ile devlet tarafından daha kârlı görülmesi üzerine gümüş madeninin çıkarılması terk edilerek bakır madeni çıkarılmaya başlanmıştır.
Bu cevher, sülfürlü bakır cevheri / kalkopirit olarak tanımlanan bir madendir. Bu maden, yüzde 20’den 30’a kadar bakır, yüzde 30 miktarı kükürt ve yüzde 40 miktarı demirden oluşmaktadır.
Bu cevherin kristal yapısı atomların üç boyutlu uzaydaki dizilişi, düzgün dört yüzlü, düzgün sekiz yüzlü bazen de çeşitli madenlerle karışık halde bulunur. Bu tabii hali fark edilmez.
Bu cevherin doğal rengi turuncu sarı veya çoğunlukla kararmış olmak üzere gayet sarıdır ve böylece menekşe gibi çeşitli renklerde olur ve madenin içindeki çizgiler maden olmayıp yeşile yakın siyah ama biraz parlaktır.
Bu cevherin sertliği 15’den 4’e ve izafi ağılığı 415’den 433’e kadardır.
Bu cevher, ağız körüğünde eritilerek tane haline getirilir. Bu tanelerin mıknatıslı demir olduğu görülür, kömür üzerindeki görünen duman vasıtasıyla saf bakır elde edilir ve buna nitrik asit çözeltisi tesir eder.
Bu sülfürlü bakır cevheri / kalkopiritin tabii hali içinde bulunan sülfürlü demir cevheri / pirit altına çok benzemesine rağmen çakı ve saire ile kesmek istenildiğinde parça parça kopmayıp dağılmasına bakılarak altın olmadığı, sülfürlü bakır cevheri / kalkopirit olduğu anlaşılır. Bu sülfürün ayırt edilmesi bu yönüyledir ki yukarıda belirtildiği üzere bu madenin rengi gayet sarı ve bıçak ucuyla dokunulduğu takdirde kıvılcım çıkmaz.
Sülfürlü bakır cevheri / kalkopirit cevheri, granit ve buna benzer ve alt tabaka tabir olunan tabaka içinde damar halinde bulunup gelişi güzel sülfürlü demir cevheri / pirit ve çoğunlukla sülfürlü kurşun cevheri / galen, çinko sülfür ve karbon bakır ile birlikte bulunur.
(…) Bu sülfürlü bakır cevheri / kalkopirit cevherinin zengin olup olmadığı ekseriya tabii renginden bilinir. Eğer rengi gayet sarı olursa ve çekiç ile kırılırsa zengin ve eğer gayet sert olup rengi beyazca ve sarıya yakın ise bunda sülfürlü demir cevheri / pirit fazla olduğundan bakırca fakir olduğuna karar verilir. Bu cevherin eritilmesiyle bakır haline dönüşümünde her bir işte kullanıldıktan başka pek çok göz taşı dahi elde edilir ve kimyasal işlemlerde çelik ismi verilen demir cevheri / pirit de bu cevherden elde edilir.
Yukarıda belirtildiği üzere bu sülfürlü bakır cevheri / kalkopirit yeryüzünde ya damar halinde veya yığın halinde bulunurdu. İşte Ergani madeni cevheri Cindere tabir olunan yerde yığın halinde, tahminen yirmi bin metre kare yeri kaplayarak yerin üstünden dikey olarak otuz metre derinlikte cevhere ulaşılır. Bu cevher tabakalarının birbirine bitişik ve meyilleri çeşitli olduğundan geometrik aletlerle tespiti mümkün değildir.
Arpa Meydanı denilen yerde de cevher tabakaları olduğu rivayet edilir ve her ne kadar gözle görülemediği söz konusu ise de fenni hesapla tespit olunan bazı izlerden bu rivayetin gerçek olduğu anlaşılır.
Bundan başka Altındüzü diye bilinen yerde bu cevherden yerin üstünde bulunmuş ise de Cindere cevheri kadar zengin olmadığı bizzat tecrübe ile anlaşılmıştır. Bunun şimdilik işletilmesi ne devlet tarafından gerekli görülmüş ne de madenciler tarafından işletilmesi ilgilerini çekmemiştir.”
devam edecek…
28.10.2022
Süleyman Yapıcı
Günışığı Gazetesi